D- ZİKİR İÇİN NAMAZ
Allah Teâlâ’nın Musa aleyhisselama ilk emri şu olmuştur:
إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي
“Ben Allah’ım, benden başka ilah yoktur. Bana kulluk et ve beni zikir için namazı düzgün ve sürekli kıl!” (Taha 20/14)
Arap dilinde bir şeyi, sonuçları ile birlikte düşünüp kavramaya marifet[12], o marifeti, zihinde tutmaya veya dile getirmeye zikir denir[13]. Bu sebeple zikir, kafaya yerleştirilecek doğru bilgidir. İlahi kitaplar, o bilgilerden oluştuğu için hepsinin ortak adı zikirdir.
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
أَمِ اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ آلِهَةً قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ هَذَا ذِكْرُ مَن مَّعِيَ وَذِكْرُ مَن قَبْلِي بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ الْحَقَّ فَهُم مُّعْرِضُونَ
“Yoksa Allah ile aralarına giren ilahlar mı edindiler! De ki: ‘Delilinizi getirin. Benimle birlikte olanların zikri budur /Kur’an’dır. Bu, benden öncekilerin de zikridir.’ Aslında çoğu, bu gerçeği bilmez de onun için yan çizer.” (Enbiya 21/24)
Allah’ı zikir, Kur’an ayetlerini ve o ayetlere uygun duaları okumaktır. Okumak, anlamak içindir. Kur’an’ı anlamak, müslümanların gündeminden çıkarıldığı için artık Kur’an okumak, onu anlamadan seslendirmektir. Kur’an’dan iyice uzaklaştırılmış din anlayışı, ancak bu şekilde ayakta kalabilir. Şu ayeti dikkatle düşünenler, Allah’ın kitabını anlamadan okumanın, gerçek bir okuma olamayacağını kavrarlar:
وَمَا أَرْسَلْنَا مِن رَّسُولٍ إِلاَّ بِلِسَانِ قَوْمِهِ لِيُبَيِّنَ لَهُمْ
“Biz, her resulü /elçiyi ancak kendi halkının dili ile gönderdik ki (ayetleri) açık açık anlatsın. ” (İbrahim 14/4)
Resul (رسول), “gönderilen” demektir. Bir bilgiyi iletmek için gönderilen elçiye resul dendiği gibi onunla gönderilen bilgiye de resul denir[14]. Bugün bizim aramızdaki resul, Kur’an’dır. Bu ayete göre Kur’an’ı, her topluma kendi dili ile ulaştırmak gerekir (En’am 6/130, Araf 7/35-36).
Namazdaki zikir ile ilgili ayetlerden biri şöyledir:
اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ
“Bu Kitap’tan sana vahyedileni bağlantılarıyla oku[15], namazı da düzgün ve sürekli kıl. Namaz, cinsel günahları[16] ve kötü işleri engeller. Allah’ın zikri (Kitabı) elbette her şeyden büyüktür. Allah, yaptığınız her işi bilir.” (Ankebût 29/45)
Namazın kişiyi, cinsel günahlardan ve kötü işlerden engellemesi, ancak ayetleri ve duaları, anlayarak okumakla gerçekleşebilir. Böyle bir namaz, tam bir öğrenim faaliyeti olur.
E- NAMAZIN RÜKÜNLERİ
Rükün, bir şeyin ana unsuru, olmazsa olmazıdır. Namazın rükünleri kıyam, rüku, secde ve oturuşlarda yapılan zikirlerdir. Bir de namazın şartları vardır, onları namaza başlamadan yerine getirmek gerekir. Namaz kılacak kişi cünüp ise yıkanır, cünüp değilse abdest alır. Abdest alacak veya yıkanacak durumda değilse teyemmüm eder (Maide 5/6). Elbisesini giyer (A’raf 7/31) ve namaz kılmaya karar verir. Kişinin bu kararı niyettir. Bundan dolayı, niyeti tarif eden bir ayet veya hadis yoktur. Sonra kıbleye yani Mescid-i Haram’ın bulunduğu yöne yönelir (Bakara 2/149-150).
Namazda elbisenin, bedenin ve namaz kılınan yerin temiz olması çok güzel olur. Ama durum ve şartlar ne olursa olsun, namaz ertelenemediği için bunu şart koşan bir ayet veya hadis yoktur.
Allah Teâlâ, yolcuların düşman karşısında, bir rekatlık namazı nasıl kılacaklarını, şöyle açıklamıştır:
فَإِذَا قَضَيْتُمُ الصَّلَاةَ فَاذْكُرُوا اللَّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَى جُنُوبِكُمْ، فَإِذَا اطْمَأْنَنْتُمْ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ، إِنَّ الصَّلَاةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ كِتَابًا مَوْقُوتًا
“O (bir rekatlık) namazı kılarken[17] Allah’ı ayakta, otururken ve yanlarınız üzerinde zikredin. Güvene kavuştuğunuzda namazı tam kılın. Çünkü namaz, müminlere, vakitle sınırlı olarak farz kılınmıştır. (Nisa 4/103)
1- KIYAMDA ZİKİR
Allah, her bir rekatta zikrin nasıl yapılacağını şöyle anlatmıştır:
فَإِذَا قَضَيْتُمُ الصَّلَاةَ فَاذْكُرُوا اللَّهَ قِيَامًا
“O namazı kılarken Allah’ı kıyamda… zikredin. (Nisa 4/103)
Kıyam, ayakta durmaktır. Kıyama “Allahu ekber” ile başlanır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
وَلاَ تَجْهَرْ بِصَلاَتِكَ وَلاَ تُخَافِتْ بِهَا وَابْتَغِ بَيْنَ ذَلِكَ سَبِيلاً . وَقُلِ الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذِي لَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَم يَكُن لَّهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَلَمْ يَكُن لَّهُ وَلِيٌّ مِّنَ الذُّلَّ وَكَبِّرْهُ تَكْبِيرًا.
Namazında sesini ne çok yükselt ne de iyice kıs; ikisinin arasında bir yol tut[18]. De ki: “Elhamdulillah /Her şeyi mükemmel yapmak Allah’ın özelliğidir[19]. O, çocuk edinmemiştir. Hakimiyette ortağı yoktur. İhtiyaçtan dolayı edindiği bir velisi de yoktur. Onu yücelttikçe yücelt /Tekbir getirerek ona gereği gibi saygıda bulun!” (İsra 17/110-111)
Her mümin Allah’ın gücünü, kudretini ve yüceliğini iyi kavramak ve aklından çıkarmamak için namaza başlarken ve bir rükünden diğerine geçerken “Allahu Ekber = Allah en büyüktür” der.
Her rekatta Fatiha suresi okunur. Fatiha, Kur’an’ın bir özetidir. Allah Teâlâ şöyle demiştir:
لَقَدْ آتَيْنَاكَ سَبْعًا مِّنَ الْمَثَانِي وَالْقُرْآنَ الْعَظِيمَ
Sana o mesânîden yedisini, o muazzam ayet kümesini verdik. (Hicr 15/87).
Mesânî, ikişerliler demektir. Ayetler, muhkemler yani kısa ve özlü hükümler içerenler ve onlarla benzeşen ayetler /müteşâbihler ile (Âl-i İmran 3/7) ikili kümeler oluşturulacak özelliktedir (Zümer 39/23). Bilenlerden oluşan bir ekip, bir konu ile ilgili ayetleri, mesani yöntemiyle bir araya getirerek Kur’an’ın gösterdiği çözümlere ulaşabilir
(Fussilet 41/3).
Fatiha’nın her bir ayetinin benzeştiği çok sayıda ayet vardır. Bu benzeşme Fatiha’yı, Kur’ân’ın özeti yapar. Nebîmizin (a.s.) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“El-hamdu lillâh /Fatiha Suresi bana verilmiş yedi mesânî, muazzam ayet kümesidir[20].”
YAZIMIN DEVAMI CUMA GÜNÜ